Lütfü Oflaz dendiğinde akla ne gelir? Askeri darbeye karşı ilk insan hakları kampanyasını başlatan insan mı? Her türlü zulme kalemiyle ve eylemleriyle suskun kalmayan bir adam mı? 2000 yılındaki seçimlerde değişik siyasi görüşlere sahip kişi ve kuruluşlar tarafından cumhurbaşkanlığına aday gösterilen gönüllerin cumhurbaşkanı mı? Belki de hepsi…
Radikal Gazetesi / 12 Mayıs 2006
Halkın cumhurbaşkanı adayı Lütfü Oflaz, 12 Eylül’den sonra yazdığı bir yazı nedeniyle yargılanan ilk yazardı. Darbeye karşı ilk insan hakları kampanyasını o başlattı. Her türlü zulme başkaldırdı. Hapislere atıldı. İşkence gördü. Medyadaki çürümeye ilk diklenenlerden biriydi. Egemenlere direndi, dokuz köyden kovuldu ama bir gün bile kalemini uyarlamayı aklının ucundan geçirmedi. Tek başına da kalsa mazlumun yanında saf tuttu. Günde 5 vakit kendisine “Zalim kim olursa olsun ona karşı ol, mazlum kim olursa olsun ondan yana ol” öğüdünü verdi; bunu da hakkıyla uyguladı… Oflaz, Peter Sellers’in canlandırdığı o müthiş “Kükreyen Fare” karakterinin gerçek hayattaki izdüşümüdür. Sellers, “Kükreyen Fare” filminde, ülkesini sinek gibi ezmeye çalışan ABD’ye nasıl kafa tutmuşsa, Oflaz da Bush’a hareket çekiyor.
Tamer Korkmaz – Zaman Gazetesi / 30 Aralık 2005
Lütfü Oflaz, ideolojiler üstü, düşünceler üstü bir yazar. Her kesimden hayranları var. O, kahhar ekseriyetin ağabeyi. Hepimiz onunla gurur duyuyoruz.
Ahmet Kekeç - Yeni Şafak Gazetesi Yazarı
Lütfü Oflaz'ın insani, vicdani duruşundan çok etkilendik. Güçlülere ve güçlüklere karşı boyun eğmeyen tavrını çok sevdik. Haksızlıklara, zulümlere karşı kalemiyle ve eylemleriyle hep baş kaldırdı. Ülkemizde ilk insan hakları kampanyasını başlatan da O'ydu. Bu uğurda hapislere atılmak, işkence görmek, işsiz bıraktırılmak gibi çok ağır bedeller ödedi. Ancak hiçbir zaman düşüncelerini, ideallerini savunmaktan vazgeçmedi. İsteseydi her dönemde önüne serilen dünya nimetlerine teslim olabilir, çok lüks bir yaşam sürebilirdi. Ama o kendisine sunulan dünya nimetlerini ellerinin tersiyle itti, mütevazı bir yaşamı seçti. Lütfü Oflaz, hep gönlümüzün cumhurbaşkanı olarak kalacak.
Leman dergisi /18 Temmuz 2003
"Mehmet Emin Kazcı'nın 'Cumhurbaşkanı adayım Lütfü Oflaz' yazısını hatırladınız, biliyorum...
Tereddütsüz, benim için de öyleydi...
O, ne bir Donkişot, ne bir Robin Hood, ne bir Köroğlu, ne bir Battal Gazi.
Belki de, her birinden bir parça.
Hakkın ve halkın yolunda, dimdik duran ve savaşan bir beyin ve kalem o."
Turgut Emin - Vakit gazetesi / 4 Eylül 2003
İnandığı davanın yolunda hiç eğilmeden, bükülmeden yürümüş bir yazar, bir düşünce adamı Lütfü Oflaz. 12 Eylül sonrası ilk insan hakları kampanyasını başlatan bir devrimci. O ezilenlerin, yoksulların, marjinallerin, altta kalanların cumhurbaşkanı adayı.
Tempo Dergisi / 20 Nisan 2006
Şimdilerde yalnızca Leman’a yazıyor Lütfü Oflaz. Maraş katliamı sonrasında Demirel’e “Cinayetleri sağcılar mı işledi?” diye sorup, tarihin ünlü “Bana sağcılar ve milliyetçiler cinayet işliyor dedirtemezsiniz” yanıtını verdirten, Sabah grubunda çalışırken yazısı sansürlendiği gerekçesiyle istifa eden, 12 Eylül dönemini anlatan “Bir Mahkûm” adlı kitabıyla Akademi Kitap Ödülü’ne değer görülen gazeteci yazar ve mizahçı Lütfü Oflaz, karikatürcülerin çizgiyle yaptığını, harfle, sözcükle yapıyor Leman Dergisinde çıkan yazılarında.
Dergi okurları, yazılarına “yazıkatür” deyişini yakıştırmışlar.
Henüz Ankara Hukuk Fakültesi’nde öğrenciyken ünlü Akbaba dergisinde “Uzay Mizahı” adlı köşede okurlara ulaşıyordu Oflaz. Dergideki çalışma arkadaşları arasında İlhan Selçuk ve Aziz Nesin de vardı.
Aslında O’nun Leman’daki köşesi her kesimden insanın ilgisini çekiyor. Oflaz, bu genç dergide bir görev üstlenmiş; geçmişle gelecek arasında bir köprü olmak… Genç okurlar O’nun Yazıkatürlerinde mizah dışında, Türkiye’nin yakın tarihine ilişkin bilgi ve değerlendirmeleri de bulabiliyor.
Cumhuriyet Gazetesi / 25 Haziran 1998
Başka Lütfü Oflaz yok mu?
Onu artık yakından tanıyorsunuz.
Sıklıkla bu köşeye konuk oluyor.
Anti-medya bir yazar.
Ahmet Altan’a yapılan haksızlık karşısında, rahatından ve mevkiinden olmak pahasına, ortaya atılıp, “Asıl suçlu benim, Atakürt yazısını ben yazdım; işine son verilmesi gereken biri varsa, o da benim” demişti.
Sonra ne mi olmuştu?
En ağır müeyyideye çarptırılmış; meslektaşlarınca ve kuruldukları köşede afur-tafur savuran sözde demokrat arkadaşlarınca nisyana terk edilmişti.
İlginçtir, uğrunda işinden olduğu yazar arkadaşı bile ilgisini esirgemişti ondan.
Olsundu…
Haksızlıkları seslendirmenin bir bedeli, bir müeyyidesi olacaktı elbette; balık bilmezse Halık bilirdi nasıl olsa…
O, bu “bedel”i yalnız kalmakla ödedi.Medya karteline karşı başlattığı savaşta da yalnızdı.
Tanıdınız, evet.
Lütfü Oflaz’dan bahsediyorum.
“Yazıkatür”ün mucidi.
Bir söz ve yazı ustası…
Şimdi Leman dergisindeki köşesinde, o karınca sabrı ve derviş tevekkülü içinde, geleneksel giydirmelerine devam ediyor. Bakmayın “iyi yazar değilim” diye tevazu göstermesine; alletakrip 25 yıldır aralıksız yazıyor; “en genç köşe yazarı”, “en genç başyazar”, “tek kişilik insan hakları örgütü”, “en güzel yazan gazeteci” ve “Yazıkatürün mucidi” sıfatlarının yanına bir de “medya delisi”ni ekledi.
İlhan Selçuk’un ifadesiyle, “iki üç fırça darbesiyle ortaya bir resim çıkaran ustalar gibi, avuç içi kadar bir kağıt parçasında diyeceğini söyleyiverip, lafı kısa kesen Lütfü Oflaz, hem kalem erbabının ruhunu şad ediyor, hem de plaza ahlakıyla mücessem ağabeylerimizin uykularını kaçırıyor.
Akit Gazetesi - Ahmet Kekeç /16 Kasım 1995 / 6 aralık 1996 / 8 Temmuz 1997 tarihli yazılarından
“Ufukta henüz başka Lütfü Oflaz görünmüyor”
Yeni Şafak Gazetesi / 30 Kasım 1995
… Biraz dikkatiniz dağınıksa, Lütfü Oflaz’ın mizahındaki sadelik sizi yanıltabilir. Her hafta Leman dergisinde ortalama 18 satırlık minyatür “yazıkatür” köşesini okuduğunuzda, ciltler okumuş kadar olabilirsiniz.
Tıpkı bilgisayarların küçüldükçe değer kazanması ve daha çok işlev görebilmesi gibi, Lütfü Oflaz da yazılarını giderek daha küçültmekten yana.
Duruş ve ilkeler Lütfü Oflaz’ın başını epey derde sokmuş. Emekçi Partisi’nin kapatılmasına karşı çıktığı için 12 Eylül döneminde yargılanıp on ay hapis yattığı ve temyiz hakkını bile kullanamadığı günleri “Bir Mahkum” kitabında, bir yazıkatür gibi izleyebilirsiniz… Kişiliğine “Don Kişot ruhu” tanımlamasını uygun görüyor.
“Yel değirmenlerine saldırmak yapımda var. Bedelini tabi ağır ödetiyorlar. Ama yine de kendinizi tutamıyorsunuz. Türkiye’de ilk insan hakları kampanyasını ben başlattım. Hapisten çıkar çıkmaz Adalet Bakanı'nın kapısına dayandım…”
Lütfü Oflaz’ın hayatı, çizgi roman. Son yazılarından birinde söylediği gibi, ruhu Eyfel Kulesi, bedeni Piza Kulesi!
Milliyet Gazetesi Entelektüel Bakış Sayfası / 15 Ağustos 1998
O, hep bir muhalifti. Yıllarca Türkiye’de gazetecilik yapmanın bedelini her şekliyle ödedi. Ama hiçbir zaman yazı macerasındaki onurlu mücadelesinden taviz vermedi.
Mehmet Ali Birand – Posta Gazetesi / 26 Temmuz 1999
Gazeteci Lütfü Oflaz, 12 Eyül sonrasında içeri tıkılan ilk yazar. Yerli ve yabancı hukukçuların deyimiyle dünya adli hatalar tarihine geçecek bir biçimde yargılanıyor ve hapis cezası alıyor. Dünya basınında bu hukuk skandalına tepkiler yayınlanıyor. Lütfü Oflaz içeri giriyor. Yanında daktilosu da var. Bir gün savcı ve jandarmalar koğuşu basıp daktiloya el koyuyorlar... Daktilosu alınan Lütfü Oflaz, içeridekilere, "benden önce daktilom tahliye edildi" diyor! Gün geliyor, Lütfü Oflaz da tahliye ediliyor... Ama 3 yıl işsiz bırakılıyor. Emin Çölaşan - Hürriyet Gazetesi / 30 Eylül 1991
Lütfü Oflaz'ın yazıları mizahın eleştiri geleneğini sürdüren ve Serdari'nin "Kısa çöp uzundan hakkını alacak" dizesini hatırlatan yazılar.
Yükselen değerler dönemini topa tutan ve dayanışmanın, dostluğun, toplumsal adaletin özlemini yansıtan satırlar.
Lütfü Oflaz'ın eline sağlık.
Zülfü Livaneli - Milliyet Gazetesi / 13 Ocak 1997
Türkiye’nin en sivri, ironik, delici, delişmen, eleştiren, sonuna kadar muhalif yazarı Lütfü Oflaz, kalemiyle olduğu kadar eylemleriyle de dikkati çekti. Zulme, sömürüye kalemiyle ve eylemleriyle hep başkaldırdı. Bu yüzden hapislere atıldı, işkence gördü.
Birgün Gazetesi / 30 Ocak 2006
Lütfü Oflaz, Leman’ın L’si, yani ilk harfi, ağabeyi, duayeni… Kalemini hep doğru bildiğinden yana kullanmış. Mütevazı bir yaşamı seçmiş kendisine. Bu sebepten dolayı da hayatında muhalefetin bedelini çok ağır ödemiş. Mahkum olmuş, işsiz bıraktırılmış. Ama o hiç yılmamış, savaş vermiş. Hüznün mizahçısı olmuş. Hüzün ile kendisi arasındaki ilişkiyi de şöyle kuruyor: “Benim gibi bir isyancının demir attığı bir limandır hüzün. Hüzün benim gizli limanımdır.” Oflaz, belli bir çizgide kalabilmenin gururunu yaşıyor. Farklı olmayı seviyor.
Ülkemizde insan hakları kampanyasını ilk başlatan Lütfü Oflaz, Türkiye’nin en fazla mektup alan kişisi. İnsan hakları kampanyasına destek olarak iki milyon mektup almış.
Tempo Dergisi / 17 Eylül 1998
Lütfü Oflaz genç denilebilecek yaşına rağmen çeyrek yüzyıldır yazı hayatında. Akbaba’da başlayan yazı serüveni zalimin karşısında mazlumun yanında geçmiş. Kalemini hep doğru bildiğinden yana kullanmış. Solun önde gelen yayınlarında yazmış ama prensiplerinden hiç taviz vermemiş. Yazı ve medya dünyası öyle bir dünyadır ki muhalefetin bedelini hemen ödetir. Mütevazı bir yaşamı seçmişseniz muhalefetin bedelini alnınız açık olarak verirsiniz. Oflaz gibi. Oflaz’ın hayatı muhalefetin bedeli ile dolu. İşsiz kalmalar, mahkûmiyetler… Oflaz bugünlerde de bir bedel ödüyor. Medya patronlarına karşı çıkışının bedelini… Ama onu yine de binlerce insan Leman dergisindeki mütevazı köşesinde okuyor.
Zaman Gazetesi / 12 Şubat 1997
12 Eylül'den sonra mahkum edilen ilk yazar Lütfü Oflaz'ın uğradığı haksızlıklar, çektiği acılar, ama buna rağmen hiçbir şeye boyun eğmeyişi... Aslında Lütfü Oflaz, hemen herkesin menfaatleri için hertürlü inancını, düşüncesini terkettiği bir ortamda tersini yapıyor. Her türlü menfaati elinin tersiyle itip, inançlarını savunuyor. İşte bu yüzden de başına gelmedik kalmıyor. Yerli ve yabancı basının deyimiyle "Dünya adli hatalar tarihine geçecek bir yargılama" sonucunda mahkum ediliyor. Ayrıca 3 yıl da işsiz bıraktırılıyor.
Playboy Dergisi / Kasım 1991
12 Eylül askeri darbesinden sonra yazdığı bir yazı nedeniyle yargılanan ilk yazar olan Lütfü Oflaz, holding medyasındaki yozlaşmaya, çürümeye, tekelleşmeye tepki göstererek bağımsız mizah dergisi Leman’da yazmaya başladı.
Lütfü Oflaz, farklı siyasi görüşlere mensup sivil toplum kuruluşları ve aydınlarca 2000 yılındaki seçimlerde “Cumhurbaşkanını Meclis değil millet seçsin, adayımız Lütfü Oflaz” denilerek cumhurbaşkanlığına aday gösterilmişti.
Evrensel Gazetesi / 15 Aralık 2005
Lütfü Oflaz, yazarlıkta 25. yılını tamamlayıp, genç yaşında çeyrek asırlık çınar oldu. Yazarlık yaşamı boyunca her türlü zulme, sömürüye kalemiyle ve eylemleriyle başkaldırdı. Tek başına kalsa da, zalimin karşısında, mazlumun yanındaydı hep. Bu yüzden çok ağır bedeller ödedi.
Kılıç gibi kullandığı kalemiyle bir şövalyedir O…
Kalemlerin şövalyesi…
Leman Dergisi yazar çizerlerinin LO kitabı için yazdıkları önsöz
Lütfü Oflaz'ın ışığı devrimin yolunu aydınlatıyor.
Vakit gazetesi / 13 Aralık 2005
Lütfü Oflaz iyi ki var ve iyi ki hep olacak. O, üç kuşağın tek yazarı.
Aydınlık dergisi / 29 Haziran 2003
Bir tek çizgiyle sayfalarca yazının anlatabileceklerini ifade eden karikatür sanatını yazıyla sürdüren bir usta Lütfü Oflaz.
Mizahın çizgiyle aktardığı bu renkli dünyayı Oflaz, kısa yazıyla anlatıyor. Haksızlıklar, çarpıklıklar, gülünç durumlar onun objektifinde birkaç kez daha büyütülerek ironik bir dilde dönüyor bize. O, karikatürlerini yazıyla çiziyor.
Doğan Hızlan - Hürriyet Gazetesi / 24 Ocak 1997
O’nun kaleminden kimse kaçamadı. Politikacılar, generaller, medya patronları vs. Kuşkusuz çuvaldızı önce kendine batıranlardan O. Sivri dilinin bedelini ödemiş ve ödemeye hazır olanlardan.
Nihal Bengisu – Aksiyon Dergisi / 1 Mart 1997
Fırçası, boyaları olmayan tek karikatürist Lütfü Oflaz. Yıllardır yazıyor, daha doğrusu onu tanıyan herkesin tanımıyla, kelimeleri kullanarak ‘yazıyla karikatür çiziyor’.
Sadece yazılarından söz etmek haksızlık olur. Çünkü yazıkatürleri kadar haberleriyle de biliniyor. Bir döneme damgasını vuran ünlü Jaguarlı haberler, hala kamuoyunun belleğinde. “Sakıncalı Piyade” olduğundan zaman zaman Babıâli’de oradan oraya sürüklenen ama her şeye rağmen 25 yıldır ekmeğini sadece ve sadece yazarlıktan kazanan bir fikir işçisi o.
Nokta Dergisi / 26 Temmuz 1998
Lütfü Oflaz, mesleğin kahrını çok çekmiş bir gazeteci arkadaşımız. Yazdıkları sebebiyle hapse de düştü, ödül de aldı.
Lütfü Oflaz gerçekten de dokuz köyden kovulan bir gazeteci; dokuzuncu köyden, bir yazısına sansür uygulandığını görünce, kendisi ayrılmıştı. Yazı türlerinin en zoru sayılan mizaha yatkın olan kalemi, birkaç fırça darbesiyle ele aldığı konuyu resmediveriyor.
Fehmi Koru – Zaman Gazetesi / 2 Mayıs 1995 / 3 Ocak 1997 tarihli yazılarından.
Dünyada pek çok karikatürist var. Ama bir tane yazıkatürist var. Lütfü Oflaz bu yazıkatürist.
Don Kişot misali eline mızrağı alıp yel değirmenlerinin karşısına dikilen adam.
Hasan Kaçan – Aksiyon Dergisi / 20 Aralık 1997
Lütfü Oflaz, atını mahmuzlamasa da, o at artık, sabah akşam kendiliğinden ‘tırıs’ gidebiliyor. Çünkü o uzun yol yolcusu. Bizler, ani, sert ataklarla öne fırlıyor, hızla arayı açtığımızı düşünüyor, yanılıyoruz. Lütfü Oflaz, sabrı, uzun yılların tecrübesinin verdiği sakin bir güleryüzlülükle havasız günlerimizde bize, yorgunluk bilmeyen atının rüzgârıyla nefes veriyor. O’nunla arkadaş olmanızı, saatlerce dertleşmenizi çok isterdim. O’nun ‘gizli bir belge’ gibi sakladığı yazarlık ahlakını ve bu ahlakın tutuşturduğu derin neşeyi tanımanızı çok isterdim.
Nihat Genç – Leman Dergisi
Lütfü Oflaz fikir özgürlüğünün bedelini de 12 Eylül döneminde, bir yazısında siyasi partilerin kapatılmasına karşı çıkınca kendini cezaevinde bularak ödemişti. O dönem mahkum olan ilk gazeteciydi.
Deniz Som – Cumhuriyet Gazetesi / 17 Mayıs 1995
Lütfü Oflaz emekten yana bir yazardır, toplumcu bir yazardır. Yeri geldiğinde herkesin hakkını teslim eden bir yazardır. Bu özellikleriyle de çok kişinin takdirini toplamıştır.
Tuncay Özören (Zeki Ceyhan) – Milli Gazete / 5 Temmuz 1991
Bugün Leman dergisinden ve Lütfü Oflaz'dan bahsedeceğim. Lütfü Oflaz’ın yönettiği Leman geçtiğimiz sene beni de "yılın halk düşmanı" seçmişti. Düşünce ve yorum özgürlüğü olduğu için üzülsem de saygı duymuştum. Lütfü Oflaz gerçek bir toplumcudur... Türkiye halkının çıkarları öncelikli olmak koşuluyla…
Neyse... Lütfü Oflaz'ı övmeme gerek yok zaten. O'nu hemen hepiniz tanıyorsunuz. Ve eminim ki takdir de ediyorsunuz. Lütfü Oflaz üstün meziyetlerine rağmen olması gerektiği yerde mi?
Değil.. Olamaz da... Çünkü bülbülün çektiği, dil-i belasıymış.
Lütfü Oflaz da kaleminin belasını çekiyor.
Memduh Bayraktaroğlu-Akşam Gazetesi / 1 Aralık 1996
Karikatürü biliyoruz. Bir de "Yazıkatür" var, bunun da bulucusu Lütfü Oflaz'dır. "Yazıkatür" yazıyla karikatür çizmek... Lütfü Oflaz'ın bu yazı türünü Babıali'ye getirişini haber veren İlhan Selçuk dostumuzdur.
Mehmed Kemal - Cumhuriyet Gazetesi / 12 Mart 1997
Gazeteci arkadaşımız Lütfü Oflaz açıkça size, bize, 'onlar'a şu soruları yöneltmiş: "Soruyorum: Bir insan inançlarını, düşüncelerini yazıp söyledi diye mahkûm edilebilir mi? Soruyorum: Bir insan bunları yaptı diye, bir yasanın geçmişe uygulanamayacağını belirten temel ve evrensel ilkeler çiğnenerek mahkûm edilebilir mi? Soruyorum: Bir insan Yargıtay içtihadları çiğnenerek mahkûm edilebilir mi? Soruyorum: Bir insan dosyasında avukat savunması, bilirkişi raporu olmadan ve temyiz hakkı elinden alınarak mahkûm edilebilir mi?"
Lütfü Oflaz ne yapmıştı? Bir gazetede bir sol partinin kapatılmasındaki yanlışlığı belirtmişti. Mademki demokrasi rejimindeydik partiler kapatılmamalı, düşünce belirten yazılar suçlandırılmamalıydı. Hele Oflaz'ın başına geldiği gibi, yeni çıkarılan bir yasa geçmişe uygulanmamalıydı. Yargıtay'a başvurma hakkı elden alınmamalıydı. Adalet varsa, hukuk varsa, insanlık varsa...
Oktay Akbal - Milliyet Gazetesi / 26 Mart 1996
Lütfü Oflaz’ın yazarlık yaşamı boyunca her türlü baskıya, zulme başkaldıran yazıları bozuk bir düzende de nasıl hâlâ başı dik yaşanabileceğini gösteriyor.
Evin Doğu - Star Gazetesi / 10 Temmuz 1999
Lütfü Oflaz eğilip bükülmeden, bağımsızlığından ödün vermeden yazarlık yaşamında 30 yılı geride bıraktı. 12 Eylül Darbesinden sonra bir yazısı nedeniyle yargılanan ilk yazar oldu. Holding medyasındaki yozlaşmaya, tekelleşmeye tepki göstererek başyazarlığı bıraktı. Askeri darbelere karşı ilk insan hakları kampanyasını o başlattı.
Birgün Gazetesi / 7 Ocak 2006
“Aslında sanık sandalyesine oturtulup yargılanan ben değildim; inançlarımdı” der Lütfü Oflaz. Tarih boyunca Sokrates’ten Galile’ye, Pir Sultan Abdal’a nicelerinin “inançları” yüzünden sanık sandalyesine oturtulduğunu, ya da çanına ot tıkandığını ya da sürüm sürüm süründürüldüğünü bilmez miyiz?
Tahir Özçelik – Varlık Dergisi / Aralık 1985
Papalık Galile’yi affetmiş…
Hadi canım sen de, Papalığın yaptığı, ısrarla, inatla savunulan ve gerçekliği ortaya çıkan doğru düşünce karşısında nihayet yenilgiyi kabullenip pes etmektir.
Doğru düşünce asırlar sonra da olsa galip gelmiştir. Çünkü “Güneş Dünyanın etrafında değil, Dünya Güneş’in etrafında” dönmektedir.
Düşünce en büyük kuvvettir. İnsanlık tarihini en çok etkileyenler, dünyanın bir bölümünün ulaştığı şu inanılmaz uygarlığı inşa edenler, büyük fatihlerden çok, içinde yaşadıkları toplumdan çok daha önce ulaştıkları doğruları fikirde ve eylemde bıkmadan usanmadan savunup yaygınlaştıran inatçılardır.
… Bu yaygınlaşmada Lütfü Oflaz ve benzerlerinin büyük katkısı vardır.
Teoman Erel - Milliyet Gazetesi / 13 Haziran 1983
Lütfü Oflaz, bir dayanıklı beden, bir kararlı insan…
Zamanında Süleyman Demirel’in önüne serdiği nimetleri elinin tersiyle iten, sonraki yıllarda kalemi üzerinde baskı oluşturulduğu için başyazarlığı bir köşeye fırlatan Lütfü Oflaz, şimdi Leman dergisindeki mütevazı köşesi “Yazıkatür”de hem okuyuculara, hem de meslektaşlarına artık bir mezbeleliği andıran yaşadığımız dönemde nasıl hâlâ “başı dik olarak” yaşanabileceğini gösteriyor.
Lütfü Oflaz sadece kalemine yaslamış sırtını, öylece yürüyor. Kımıldayamayanlar da var; onlar hergün kendi küçük hapishanelerinde biraz daha büzülüp, daha çok teslim oluyorlar, daha çok aman diliyorlar.
Altay Martı - Söz Dergisi / 2 Kasım 1996
Yazıkatür, Lütfü Oflaz’ın, yaşanan gerçekleri kelimelerle oynayarak ve onları yeni anlamlara, dolayısıyla yeni bir gerçekliğe kavuşturarak, az lafla çok şey anlatan yazıları…
Umur Talu – Milliyet Gazetesi / 28 Ocak 1997
Lütfü Oflaz giderek daha da sevilen imza… Başkent kulislerini O’nun kaleminden yansıtırken Türk basınında uzun süredir unutulmuş gibi olan bir uygulamayı başlattık.
Güneri Civaoğlu – Güneş Gazetesi / 15 Eylül 1985
Lütfü Oflaz’ın o sade üslubundan süzülen keskin gerçekliği günümüz medyasında taşıyabilecek yayın organı yok denecek kadar az. O, söyleyeceğini ilk elden söyleyen, eğip bükmeden çomağı hasmının gözüne batıran ve bunu yaparken mizahın keyifli renklerinden yardım alan bir yazar.
Aksiyon Dergisi / 17 Temmuz 1999
Lütfü Oflaz’ı ve mücadelesini daha iyi anlamak için, onun özyaşam ölçüsünde biraz gerilere, geçmiş yıllara bakmak gereklidir kanısındayız. Kimdir Lütfü Oflaz? Nereden gelir nereye gider? Böyle “haddini bilmezcesine” ortaya atılıp, hak, hukuk, adalet kavramlarının izdüşümlerini, toplumun yeniden “disipline” edilmeye çalışıldığı bir dönemde aramaya kalkışma yürekliliğini nereden bulabiliyor?
Necati Güngör – Yazko Edebiyat Dergisi / Temmuz 1985
… İlk olarak Lütfü Oflaz ve Ecevit bu bilmeceyi kurcaladı. Türk solunun “Türkiye’ye has bir sol” olması gerektiğini kavradılar.
Doğrulun, yekinin ve dik durun.
Sonra da Lütfü Oflaz'ın deyip durduğu gibi “Milli Sol”un koordinatlarını çizin. Bize yakışan, milletin yadırgamayacağı, hatta oy bile vereceği mıknatısları yakalayın.
Dertlere deva diye sizi bilsinler.
Bu adamların ardına düşülür desinler.
Gürbüz Azak - Türkiye Gazetesi / 28 Mayıs-21 Temmuz 1997
Tarihli yazılarından…
Türkiye’de milli sol söylemler üretmek, bulanık suda balık avlamakla eş anlamlı gibidir. Çünkü sol söylemlerin evrensel kalıpların dışında olamayacağını iddia edenler, “Sol milli olabilir mi?” diye düşünenlere dahi tahammül edememişlerdir. Bana göre, Kemal Tahir unutturulmaya çalışıldığı gibi Atilla İlhan ve Lütfü Oflaz gibi milli sol üzerine düşünce jimnastiği yapan aydınların önünün kapatılması için varyasyonlar üretilmiştir.
Muhsin İdikut Kadıoğlu - Ortadoğu Gazetesi / 25 Temmuz 1997
Lütfü Oflaz, kalemine, günde beş vakit “Zalim kim olursa olsun ona karşı ol” öğüdünü veren ve bu karşı çıkışın bedelini dışlanmakla, işsizlikle, hapisle ödeyen bir yazar. “Erdemli olmak yetmez, bedel ödemeyi göze almak lazım” diyor. Kendisinin teslim olmaya hiç niyeti yok.
Selam Gazetesi / 4 Ekim 1998
Gün gazetesinin o şirin kısa kısa başyazılarını yazan Lütfü Oflaz, Şemsi Denizer’in Jaguarını ortaya çıkarınca yer yerinden oynamıştı.
Hıncal Uluç – Sabah Gazetesi / 6 Ağustos 1993
Lütfü Oflaz’ı artık tanımanız, yaptıklarından haberli olmanız gerekiyor. Aktüel dergisi 27 Mart seçimlerinden önce, tüm gazetelerin köşe yazarlarının üç büyük kent ve Türkiye geneli için tahminlerini yayınladı. Köşe yazarlarının hemen tamamı tahminlerinde yanılırken, Lütfü Oflaz en doğru tahminde bulundu.
Selahattin Duman - Star Dergisi / 17 Nisan 1994
Lütfü Oflaz…
İşte bütün bu ve benzer durumlar nedeniyledir ki, ilkeli, dürüst, onurlu ve erdemli insanlardan biri olarak önüne serilen tüm imkan ve olanakları bir kenara iterek içlerinden sıyrılıp çıkmıştır.
Yazarlıkta 25 yılı geride bırakan Lütfü Oflaz, son olarak Sabah grubunda çalışıyordu. İlk başladığı yer ise Akbaba dergisiydi.
Aziz Nesin’in de çalıştığı Akbaba’da daha lise yıllarındayken başladığı yazarlığa Bab-ı Ali’de devam etmiş. İkitelli camekanlarına kadar uzanmış, ama buradaki uygunsuzluklara hep karşı durmuş, bulaşmamış, başkaldırmış, direnmiş ve tabii ki bütün bunların bedelini ödemiştir.
Ahmet Altan “Atakürt” yazısı nedeniyle Milliyet’ten kovulduğunda, “Atakürt”ü Altan’dan önce yazmıştı ve tepkisini dile getirerek Sabah grubundan ayrıldı.
Ahmet Altan şimdi bu grubun gazetesinde yazıyor, Oflaz ise Leman’da…
Nice 25 yıllara Lütfü Oflaz, nice “Yazıkatür”lere…
Gündem Gazetesi / 8 Aralık 1997
Lütfü Oflaz yalın bir dille derin bir Türkiye gerçeğini yazar. Öyle ki çok yakınımızda olup da göremediğimiz onca sorun, onca çelişki ve olay yalın bir berraklıkla önümüzde belirir. Lütfü Oflaz Türkiye’nin bu yalın gerçeğini her zaman ve her koşulda yazabilmek için öncelikle tek bir şeye, kendi siyasi ve etik duruşuna güvenir. Bu duruş, ona zorlu ve sıkıntılı bir hayat vaat etse de, ondan daha çok cesaret, öfke ve haklılığın bahtiyarlığını armağan eder.
Cezmi Ersöz / Leman Dergisi
Gazeteci Yazar Lütfü Oflaz, ülkemizdeki ahlaki kirlenmeyi hem teşvik eden hem de bu kirlenmeden en büyük payı alan medya ortamının temiz kalabilmiş az sayıdaki ilkeli isimlerinden biri durumunda.
İslam Dergisi / Ekim 1996
12 Eylül’den sonra mahkûm edilen ilk yazar olan Lütfü Oflaz, hem de yazıyı yazdığı sırada yürürlükte olmayan yasa gereğince –yasaların geriye işlemeyeceği temel hukuk kurallarına aykırı biçimde- yargılanıp bir buçuk yıla mahkûm edilmiştir.
Nail Güreli – Milliyet Gazetesi / 13 Eylül 1991
Lütfü Oflaz’ın inançları doğrultusunda verdiği mücadeleyi tebrik etmemek mümkün değildir. İnançları dışında tüm dünya nimetlerinden fedakârlıkta bulunmaya kendisini zaten alıştırmıştı. İnandığını yaşamak, söylemek ve yazmaktan vazgeçmedi.
Zeki Ceyhan – Milli Gazete / 30 Nisan 1985
“Biz sana kitap yazasın diye değil, mektup yazasın diye daktilonu vermiştik. Şimdi geri alıyoruz.” demişler Lütfü Oflaz’a cezaevinde ve daktilosunu elinden almışlar. O da çevresini saran mahkûmlara “Sonunda daktilom tahliye oldu” diye yanıt vermiş. Sonra da şöyle eklemiş, “Dışarıda içeriden daha mı özgür olacak sanki?”
…Lütfü Oflaz haklı. İşe (özgürlüğe) sahip çıkacak gazeteci olmazsa, bu gazetecilerin daktilosu dışarıda kalsa bile, özgürlüğü elde edemez.
Mahmut Tali Öngören – Cumhuriyet Gazetesi / 16 Nisan 1985
Lütfü Oflaz, yazdığı yazı nedeniyle kendisini zindana atan rejimi, şu sözlerle yargılayıp, yakışan yerine oturtuyor:
"Artık onlar, tarihin mahkemesindeki sanık sandalyesinde sonsuza kadar oturacak ve tarihin karanlık sayfalarındaki zindanlarda sonsuza kadar bir mahkûm olarak yaşayacaklardır."
Ahmet Kahraman-Demokrasi Gazetesi / 18 Nisan 1996
Akıncılar Derneği tarafından yapılan bir değerlendirme sonucunda Lütfü Oflaz "İslam'ın toplumcu yanını en iyi anlatan şair" seçildi.
Tercüman Gazetesi / 1 Eylül 1978
Bu zamana kadar hep sol tandanslı mevkutelerde yazmış, solcu olduğunu da her zaman gururla söylemiş olan sevgili Lütfü Oflaz'ın şimdi yazmak için bu gazeteyi (Vakit'i) tercih etmiş olması da, bir tesadüf değildir bu anlamda.
M.Emin Kazcı - Vakit Gazetesi / 26 Haziran 2004
Kelimelerin efendisi Lütfü Oflaz, küçük fıkra geleneğinin günümüzdeki en önemli temsilcilerinden… O’nun yazılarında kısa ve öz cümleler ve kuvvetli tasvirlerle günümüz Türkiye’sinin fotoğrafını görebilmek mümkün.
Özcan Ünlü – Türkiye Gazetesi / 5 Ocak 2006
Lütfü Oflaz, küçük fıkra geleneğinin yaşayan en önemli temsilcisi. İlhan Selçuk'un dediği gibi, 'Lütfü Oflaz iki-üç fırça darbesiyle ortaya bir resim çıkaran ustalar gibi, avuç içi kadar bir kâğıt parçasında diyeceğini söyleyiveriyor.'
Yeni Şafak gazetesi / 20 Ağustos 2003
Lütfü Oflaz’ın kısa yazılarını topladığı “LO”da sırtını kalemine yaslamış bir yazarın sömürüye ve zulme direnişine tanıklık ediyoruz.
Milliyet Gazetesi / 17 Ağustos 1999
Lütfü Oflaz cumhurbaşkanı olursa O’nun aile fotoğrafında, ihaleperver-cukkacı işadamları yer almazdı. Ülkenin cumhurbaşkanı olması hasebiyle kendisine sorunlarını anlatacak Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği üyelerini kabul ettiği gibi, başörtüsü yüzünden mağdur olmuş nice gencecik kızın feryadını da devletin en tepesindeki adam sıfatıyla dinlerdi.
Size tüm bunlardan daha önemli bir şey söyleyeyim mi: Eğer, asrın deprem felaketini yaşadığımızda Oflaz cumhurbaşkanı olsaydı, en azından gözyaşlarını tutamayıp hıçkıra hıçkıra ağlayabilirdi kameraların önünde. Enkaz altında inleyenlere müdahale geciktikçe, gözlerimizin önünde üzüntüsünden dirhem dirhem zayıfladığını gözlemleyebilirdik.
Cumhuru delikli çadırlarda tir tir titrerken, Oflaz, 5 yıldızlı otellerin süit odalarında kalmazdı, kalamazdı.
Mehmet Emin Kazcı - Vakit Gazetesi / 22 Mart 2000
Lütfü Oflaz bizim mesleğin asilerindendir. Sivri dili yüzünden başına gelmedik iş kalmamıştır. Dokuz köyden kovulmuş, bu arada mapus damlarında yatmıştır. 3 yıl önce kartelci medyaya bayrak açan Oflaz, “yazıkatür” adını verdiği yazı ile karikatür arası gülmece türünün ülkemizdeki öncüsüdür. Kıvrak kalemiyle her hafta Leman okurlarına toplumsal acılardan damıtılmış gülücükler sunmaya çalışıyor.
Atilla Aşut – Siyah-Beyaz Gazetesi / 22 Aralık 1997
Küçük fıkra geleneğinin günümüzdeki en önemli temsilcilerinden olan Lütfü Oflaz, popüler kültürün egemenliği altında kaybolmuş ve artık adı sanı duyulmayan, unutulmaya yüz tutmuş bir çok kavramı başarılı kalem darbesiyle okurunun dikkatine sunuyor. O’nun yazılarında, kısa ve öz cümleler ve kuvvetli tasvirlerle günümüz Türkiye’sinin fotoğrafını görebilmek mümkün. Ülke insanının zihnini meşgul eden ve fakat bir türlü yüksek sesle söylenilemeyenleri başarıyla yazıp, toplumun yüreğine su serpmeyi sürdürüyor.
Türkiye Gazetesi / 5 Ocak 2006
Lütfü Oflaz'ın çektiği bunca eziyet, çile, hapis, mahkemeden sonra geleceğe yönelik umutların kanat çırpışı toplumun yüreğine su serpiyor.
İlhan Selçuk - Cumhuriyet Gazetesi Başyazarı
Lütfü Oflaz'ın yönettiği ülkede, inanıyorum ki, milletvekilleri, belediye başkanları tartaklanarak sorgu odalarına götürülmeyecek.
Lütfü abinin yönettiği ülkede, yine inanıyor ve kalıbımı basıyorum ki, insanlar düşüncelerinden, aidiyetlerinden, inançlarından dolayı kovuşturmaya uğramayacak.
Lütfü abi, farklı ve adına yakışır bir cumhurbaşkanı olacak.
Ahmet Kekeç - Yeni Şafak gazetesi / 18 Mart 2000
Lütfü Oflaz, sözcüklerin efendisi, gönüllerin cumhurbaşkanı.
Leman Dergisi / 15 Aralık 2005
Lütfü Oflaz, öylesine yeni bir stil yarattı ki, adeta karikatürü yazı ile anlattığı için ona YAZIKATÜR'cü deniyor.
Mehmet Ali Birand - Sabah Gazetesi / 4 Eylül 1994
Yazılarına karikatür esprisi monte ederek neşeli, hoş bir çizgi yakaladı Lütfü Oflaz...
Necati Doğru
Lütfü Oflaz'a uzun düşünceleri çok kısa yazılar ile anlattığı için 'YAZIKATÜRİST' deniyor.
Hıncal Uluç
Lütfü Oflaz, yazıya karikatür aşısı yapıp yeni bir tür deniyor. YAZIKATÜR adı verilen bu yazılarda görsel bir hiciv yazıya dökülüyor.
Aktüel Dergisi
Lütfü Oflaz, yazılarına karikatür esprisi katarak, kısa ve öz mesajlar veriyor. Bu üslubun adı 'YAZIKATÜR' olarak değerlendiriliyor.
Zaman Gazetesi
YAZIKATÜR' isimli mizahi üslubun mucidi Lütfü Oflaz...
Aksiyon Dergisi
Lütfü Oflaz, yine kıvrak kalemini ve ince mizah anlayışını gözler önüne sermiş. Hem siyasi hem de sosyal hayatı sivri bir dille eleştiren Oflaz, kaybettiğimiz bazı değerleri “Vicdanlar tatilde” diyerek tekrar hatırlatıyor.
Mehmet Ali Birand- Posta Gazetesi / 24 Aralık 2005
Lütfü Oflaz’ın bir süredir Klas FM’de yaptığı yorumlar büyük beğeni topladı. Artık, Türkiye basınımızın en genç başyazarı ve radyolarımızın ilk başyorumcusunu dinlemeden güne başlamıyor.
Sabah Gazetesi / 28 Haziran 1994
Lütfü Oflaz, ideolojiler üstü yazılar kaleme alan, bu yüzden de her kesimden hayranları olan bir yazar. Son cumhurbaşkanlığı seçimlerinde birçok yazar ve halk tarafından aday gösterilmiş, “Gönüllerin Cumhurbaşkanı” ilan edilmişti.
Yeni Şafak gazetesi / 31 Ocak 2006
Cumhurbaşkanını halk seçsin. Adayımız Lütfü Oflaz…
Cezmi Ersöz – Leman Dergisi / 26 Şubat 2000
Gazeteci dostumuz Lütfü Oflaz, “Mahkumiyetten kurtulduk ama, o gün bugün işsizlige mahkumuz” diyor. Oflaz, alalade bir mahkum değil. Gazetede yazdığı bir yazının tek cümlesinden, savunması alınmadan ve temyiz hakkı kullandırılmadan 1,5 yıl hapse mahkum edilen bir hukuk kurbanı.
Melih Aşık- Güneş gazetesi / 22 Nisan 1985
Lütfü Oflaz kendi bulduğu bir üslubu Türkiye’de yaygınlaştırdı, hatta bu üsluptan etkilenenler oldu. Lütfü Oflaz bu buluşun adını Yazı-Katür koydu.
Hasan Kaçan- Aksiyon dergisi / 16 Kasım 1996
Dünya basını ona Kafka diyordu.Çünkü mahkumiyeti Kafkavari bir mahkumiyet olarak yorumlanmıştı. Basın ve hukukçular Lütfü Oflaz’ın mahkumiyetini “Dünya adli hatalar tarihine geçecek bir mahkumiyet” olarak tanımlamışlardı.
Kadınca dergisi / Aralık 1991
Lütfü Oflaz’ın asıl önemli yanı rahat koşulları terk eden bir insan kimliğinin ortaya çıkması. Bu açıdan Lütfü Oflaz olumlu bir örnek veriyor.
Doğan Hızlan- Hürriyet gazetesi / 30 Nisan 1985
Daha önce karikatürle yazının ayırt edemeyeceğiniz kadar çok birbirine karıştığı türde bir yazı okumadım diyorsanız Yazıkatür tam size göre…Kısa anlatılarla kocaman dünyaların mizahi pencerelerini aralayan Lütfü Oflaz’ı okurken karikatürle yazının tadına aynı anda varacaksınız.
Kim dergisi / Nisan 1997
Bir tek çizgiyle sayfalarca yazının anlatabileceklerini ifade eden karikatür sanatını yazıyla sürdüren bir usta Lütfü Oflaz. Mizahın çizgiyle aktardığı bu renkli dünyayı Oflaz, kısa yazıyla anlatıyor. Haksızlıklar, çarpıklıklar, gülünç durumlar onun objektifinde birkaç kat daha büyütülerek ironik bir dilde dönüyor bize. O, karikatürlerini yazıyla çiziyor.
Hürriyet gazetesi / 24 Ocak 1997
Seçim öncesinde yayınlanan “seçim toto”da başka yazarların tahminlerinin hiçbiri tutmazken, Gün gazetesi başyazarı Lütfü Oflaz’ın tahminleri doğru çıkmıştı.
Süleyman Ünal- Zaman gazetesi / 15 Nisan 1994
Muhalif tavrını sözcük oyunlarıyla süsleyen Lütfü Oflaz, mizah gücünü ve sözcüklere olan hakimiyetini bir kez daha ortaya koymuş. Yazdıkları gülümseterek düşündürecek cinsten.
Mehmet Ali Birand- Posta gazetesi / 21 Ocak 2006
“Lütfü Oflaz, kubbesi çoktan yıkılmış bir hamamın namusunu kurtarmak için yazanlardandır. Ama inanıyorum ki yazdıkları ‘baki kalan bu kubbede bir hoş seda imiş’çesine havaya savrulup gitmeyecek. Çektiği bunca eziyet, çile, hapis, mahkemeden sonra geleceğe yönelik umutların kanat çırpışı, toplumun yüreğine su serpiyor” diyor İlhan Selçuk, Lütfü Oflaz için.
Bülent Berkman- Milliyet gazetesi / 14 Ocak 1997
Leman dergisini okunur kılan tek şey Lütfü Oflaz gibi yazarların kaliteli yazıları.
Sümeyra Yılmaz- Yeni Şafak gazetesi / 15 Ağustos 1997
Lütfü Oflaz’ın yazdıklarını okuyunca kendi adıma utandım. Sadece kendi adıma mı? Hayır… Her türlü işgali kınaması gereken ve kendilerini hümanist solcu zanneden tüm meslektaşlarım ve milliyetçi ve hatta Türkçü geçinen diğerleri adına da… Lütfü Oflaz onlarla arasındaki farkı kanıtladı. Tıpkı Vietnam’ın işgal edildiği zaman yaptığı gibi, tıpkı Afganistan’ın işgal edildiği zaman yaptığı gibi Çin’in Doğu Türkistan’da yaptıklarına da karşı çıktı.
Memduh Bayraktaroğlu- Akşam gazetesi / 21 Mart 1997
Askeri darbeye karşı ilk insan hakları kampanyasını başlatan Lütfü Oflaz Che'nin, Morales'in, Chavez'in Türkiye temsilcisi gibi... Üç kelimeyle: Sürekli aksiyon... Sürekli İnkılab... Sürekli mizah... Onu yakından tanımak bahtına sahip olan herkes, vicdan felci geçirmeyen üç beş hassas adamdan biriyle konuştuğunu hemen anlıyor. Oflaz halen belediye otobüslerine biniyor. Mütevazılığı bir gösteri olarak değil, hayat felsefesi olarak bünyesinde barındırıyor. Bir derviş gibi yaşıyor. Güçlülerin ve güçlüklerin karşısında geri adım atmıyor. Necip Fazıl'la Nazım Hikmet'in bileşkesi olan Lütfü Oflaz, 2000 yılında sivil toplum kuruluşları ve aydınlar tarafından cumhurbaşkanı adayı olarak gösterilmişti. Şimdilerde bir çok sivil toplum hareketinin kullandığı "Susma, sustukça sıra sana gelecek", "Yılgınlık yok direniş var" gibi sloganların isim babası Lütfü Oflaz.
Ahmet Can Karahasanoğlu - Haber Vaktim / 20 Temmuz 2008
“LO”; lakabı “Kalemlerin şövalyesi”, mesleği “Yazıkatürist” olan Lütfü Oflaz’ın kod adı.
Abdurrahman Dilipak - Vakit Gazetesi / 18 Kasım 2008